Fakir bir köylü vardı kıt kanaat geçinir
Toprağı çok olana gizli gizli imrenir
Bir gün duyar bir ağa isteyene bedava
Toprak dağıtıyormuş koşar gider yanına
Derdini söyleyince huzura çıkarırlar
O da bir bir anlatır kendi gönlünde ne var
Ağa der ki “bak benim var çok fazla toprağım
Ne kadar istiyorsan o kadar bağışlarım
Sabah erken yola çık sen belirle hisseni
Adamlarım atlarla takip edecek seni
Gün batmadan burda ol gidebildiğin kadar
Toprak senin olacak artık senindir karar
Gün doğarken yollara düşer o fakir köylü
İçinde bir heyecan ve hayaller bin türlü
Koşar adım giderken hedefine azimle
Planını yapmıştır “öğlen dönerim” diye
“Şu tarlaya hububat şuna da kavun karpuz
Şu bahçeye zerzevat şuna da çilek ve muz”
Hayalleriyle koşar epeyce bir yol alır
Yorgunluktan bitkindir kan ter içinde kalır
Vakit öğle olunca “daha hızlı dönüşte
Yol alırım nasılsa, az daha yürü hele”
Diye diye zamanı bir hayli harcamıştır
Dönüş yoluna artık dermanı kalmamıştır
Gene de can havliyle koşmaya çalışsa da
Vakit epey geçmiştir güneş batmıştır çoktan
Son noktaya varınca ne ayakta duracak
Gücü kalmıştır artık ve ne de konuşacak
Burnundan kan boşanır ve can verir orada
Bir mezar hazırlanır tam kendinin boyunda
Ağa der ki: “gördünüz bunu bilmez insanlar
Lüzumlu toprak budur tam kendi boyu kadar”
*