1 – YENİ BÜRO
Lise bitince hemen evlenmiştim. Ancak okumayı da çok istiyordum. Sınava girmem ancak evliliğimin üçüncü senesinde mümkün oldu. Yıl 1981. Üniversite sınavında ikili sınavların ilk yılı. İlk sınavda Türkiye’de ilk 1500 içine girmiştim. O dönemde en yüksek puanla Tıp Fakülteleri alıyordu. Tıp Fakültesine de girebilirdim. Ancak kızım vardı. Derse devam etmem zordu. En iyisi derse devam etmeden tamamlayacağım bir okulu tercih etmeliydim. Bu nedenle de Hukuk Fakültesini tercih ettim. İkinci sınavda da ilk tercihim olan Hukuk fakültesini kazandım.
Derse fazla giremeden, sadece vize ve final sınavlarına girerek bir yıl uzatmayla beş yılda mezun oldum. On iki ay staj dönemi de tamamlandı ve Ocak-1988 yılında Avukatlık ruhsatımı aldım. Kızımdan sonra 1987 yılında oğlum doğdu.
Avukatlık için çok çalışmış, çok emek vermiştim. Heyecanla kendi büromu açtım. Ancak bir büronun verimli çalışması için en az üç yıl gerekliydi. Dava sayısı azdı ve küçük çocuğum vardı. 1989 yılı başında eşim, çalışmakta olduğu resmi kurumun Ankara’daki Genel Müdürlüğü’ne tayin edilmişti. İlk zamanlar ben İstanbul’da kaldım. Kızımın okulu vardı. Günler geçtikçe iki çocukla zorluk yaşamaya başladım ve büromda da iş az olduğundan, büromu kapattım, evi de Ankara’ya taşıdık. Böylece Ankara günleri başladı.
Ankara benim için yeni bir şehir, çevrem yok. Büro açmayı göze alamadım. En iyisi bir Resmi kurumda iş bulmamdı. Birçok Resmi kuruma başvurdum. Ankara Büyükşehir Belediyesi, Karayolları, Köy Hizmetleri, Devlet Su İşleri, Keçiören Belediyesi…v.b. Yazılı sınavlarda ilk sıralarda kazanıyor, sıra mülakata gelince olmuyordu. Eleniyordum. Ankara Büyükşehir Belediye’si Hukuk Daire Başkanı, tanıdığın yoksa mümkün değil alınmazsın, deyince, umutsuzluğa kapıldım. Bir buçuk yıldan beri başvurmadığım resmi kurum kalmamıştı. Yazılı sınavda ilk sıralarda kazansam da işe alınmıyordum.
İstanbul’da evimiz Moda’da deniz kenarındaydı. Buna uygun Ankara’da da, Paris Caddesi’ne paralel ve sokağın sonu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne çıkan, Şimşek Sokak’ta güzel bir daire kiralamıştık. Taşındıktan üç ay sonra ev sahibi beni lojmandan çıkarıyorlar, evi boşaltın diye kapıya geldi. Hiç değilse bir yıllık kira sözleşmesi süresini tamamlayalım diye direndiysek te çok huzursuz olduk.
Bu arada eşimin babası vefat etmişti. Eşime bir miktar nakit para kalmıştı. Ev alalım dedim. Eşim güldü. Bu parayla, 27.000.-TL ile mümkün değil, dedi. Neden olmasın dedim. Ben de altınlarımı sattım, 20.000.-TL tuttu. Aradım, araştırdım, sonunda Bahçelievler semtinde, çok eski üç katlı bir binanın ikinci katında, iki oda ve salon olan küçük bir daire buldum. 48.000.-TL. Sobalı, kaloriferi yoktu ama, Ankara’da doğalgaz vardı. Kombi yaptırırdık. Mal sahibiyle pazarlık edip 47.000.-TL ye daireyi satın aldık ve kombi yaptırdık.
19.Mayıs.1990 tarihinde yeni eve taşındık. Kombi yapılmıştı ama gazı henüz açılmamıştı. Taşındığımız gün gece hava çok soğudu diye pencereden baktığımda, lapa lapa kar yağdığını gördüm. Eve yeni taşınmışız, eşyalar ortada, kar da yağmaya başlayınca üşüyorduk. Üst kat komşu, çocuklar üşümesin dedi elektrik sobası getirdi de geceyi geçirebildik. Ertesi gün ilk iş Gazı açtırmak oldu. Taşındığımız ilk gün bu sıkıntı olsa da içimiz rahattı. Kendi evimizdi ve kimse bize gelip te evimden çıkın demeyecekti.
Ben yine iş aramaya devam ediyordum ama umudum kırılmıştı. Bir Bayram günü eşimin kuzeninde, uzaktan akrabası olan genç bir avukatla Birol Beyle karşılaştık.
-Büro açmayı istiyorum ama masrafı çok, bir arkadaş olsa iyi olur, dedi.
-Ben de istiyorum, başvurduğum resmî kurumlar işe almıyorlar, dedim.
Bir müddet sonra, Birol aradı:
-Bir büro buldum, düşünürseniz birlikte kiralarız, dedi.
Gittim baktım. Mal sahibiyle konuştuk ve kira sözleşmesini yaptık. Pencereden Adliye görünüyor. Altı katlı binanın altıncı katında iki oda ve bekleme salonu, tuvaletten ibaret, toplam 50.m2 bir daire. Her katta dört daire var ve hepsi Avukat büroları. Her bir daireyi iki avukat paylaşıyor. En az kırk avukatın bürosu var binada.
İstanbul’dan ofis mobilyalarımı, ev eşyalarıyla birlikte getirmiştik. Şubat ayında büroyu resmi olarak açtım. Artık büroda iş bekliyorum, ama iş yok. Aylarca bekledim. İstanbul’daki evi kiraya vermiştik. Ben altınlarımı evi almak için satmıştım, birikimim de yoktu. Kirayı mecburen İstanbul’daki evin kirasından eşim ödüyordu. Aylar iş peşinde koşmakla geçiyordu ama henüz hiç dava alamamıştım. Yaz geldi. Eşimin işyerinin kampına tatile gittik ve döndük. Olmayan paralar da bitti.
Günlerden Pazartesi. Ağustos’un başıydı ve Ankara bomboştu. Adliye’de dahil her kurum tatilde. Yoldan insan dahi geçmiyor. Ağustos ayı olmasına rağmen çok şiddetli bir yağmur vardı. Kimse dışarı çıkmıyordu. Yine de oğlumu kızıma emanet edip, ben büroya gideyim, gecikmeden gelirim, dedim. Kızım bu arada ortaokul 1. Sınıfı bitirmişti. Akıllı ve sorumluluk sahibi bir çocuktu.
Büroya geldim, ama umudum yok. Elimi açtım dua ettim:” Allahım hiç kimsenin varlığında gözüm yok. Bir iş gönder yapayım, şu tatil günü çocuklarım mahzun olmasın. Sen büyüksün”.
Aradan yarım saat geçmişti ki kapı çaldı. Bir karı koca gelmişler. Beni ismimle arıyorlardı. Buyur ettim. Beyefendi Türk Telekom Teknik Müdürüymüş, Azebaycan telefon altyapısını yapmak için Azarbeycan da işin başındaymış. İstanbul’daki evlerine bir icra tebligatı gelmiş. Hiç tanımadıkları bir kişiden, haksız olarak yüklüce bir meblağı ödemeleri isteniyor. Eşi konuyu bildirince, hemen kalkıp İstanbul’a gelmiş. Cumartesi şirketin avukatlarını çağırmış, konuşmuş. Dava açılıp, icra takibi iptal ettirilmesi gerekir, ancak icra takibi Ankara İcra Müdürlüğünden verildiği için Ankara’dan yapılacak. Demişler. Pazartesi, eşiyle birlikte ilk uçakla Ankara’ya gelmişler. Ankara Adliyesinde İcra Müdürlüğüne gitmişler. Dosyayı çıkarttırıp, icra müdürüyle konuşmuşlar. İcra müdürü gidin bir avukat bulun siz yapamazsınız, demiş.
-Adliyeden çıktık, avukat nasıl bulabiliriz diye yağmur altında dolanırken. Kendimizi sizin binanın önünde bulduk. Binanın dışındaki Avukat tabelalarını okurken, eşimle aynı anda, sizin isminizi gösterip, bu Avukata gidelim dedik ve geldik, dedi.
Konuyu anlattı, ben neler yapılabileceğini belirttim. Birlikte Adliye’ye, icra takibinin yapıldığı İcra Müdürlüğüne gittik, dosyayı inceledik. Neler yapacağımı İcra Müdürünün yanında konuştuk. Notere birlikte gittik ve vekaletini verdi. Noterde bana:
-Avukat Hanım ben sizi tanıdım, güvendim. Siz en iyi şekilde bu işi halledeceksiniz. Benim Azarbeycan’daki sorumluluğum büyük. Bir saat daha fazla burada kalmak istemiyorum. Siz eşime arada gelişmelerden bilgi verin. Vekalet ücretinizi de şimdi vereyim. Ben size güvendim, işin sonunu beklemeye gerek yok.
Dedi. Ve bana vekalet ücreti olarak 3.000.-TL nakit verdi.
Onlar İstanbul’a ben, büroya döndüm. Bu para benim en az altı aylık büro masrafımı karşıladığı gibi, harçlığıma da yeterdi.
Ağlamaya başladım. Allah sesimi duymuştu ve doğrudan bana göndermişti. Şükrettim. İçimi umut kapladı. Her şey çok güzel olacaktı, inşallah. Allah’ın yardımıyla. İlk davamı almıştım. Geleceğe umutla bakmaya başladım.
Bugünden sonra yüzlerce dava aldım ve başarıyla tamamladım, çok şükür.