Müzeyyen Ağrıkan Muradoğlu / Bağdatlı Ruhî

Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler
“Yevme lâ-yenfa’u”da kalb-i selîm isterler.

Adı Osman Mahlası Ruhî’dir. 1534 yılında Bağdat’ta doğdu.
Ruhi mahlasını kullanan diğer şairlerden ayrılması için Bağdadî ünvanı ile bilindi.
Doğumu, Osmanlı Sultanı Kanunî ‘nin Bağdat’ı fethinden hemen sonraya rastlar. Ruhî’nin babası, Bağdat’ın fethi sırasında Beylerbeyi Ayas Paşa ile beraber Bağdat’a giderek oraya yerleşen Rumelili bir aileye mensuptur.
Ruhî’nin eğitimi hakkında fazla bilgi yoktur. Eğitimini Bağdat ve civarında tamamladığı tahmin edilmekle beraber nerelerde ve kimlerden dersler aldığı bili değildir.
Kaynaklar onun seyahate düşkün olduğunu, farklı yerleri görmekten büyük zevk aldığını nakleder. Şiirlerinde geçen yerler ve oralara ilişkin ifadeleri, kaynakların bu tespitini pekiştirmektedir:
Devr eylemedük yer komaduk bir nice yıldur
Uyduk dil-i dîvâneye dil uydu hevâya

Gezmedük yer komayup maşrık u mağrib dimeyüp
Gâh Rûm’a düşelüm gâh Acem geh Arab’a

Garazum mutlakâ seyâhatden
Ne emîr ü ne âsaf olmakdur
Kâmilân-ı cihânun ey Ruhî
Hizmetiyle müşerref olmakdur

Baş açuk yalın ayak vâdi-i aşkı tolanur
Kanı Ruhî gibi âlemde bugün bir seyyâh

Ruhî’nin, gittiği yerlerde pek çok devlet adamı, şair, bilgin ve sanatkârla tanıştığı muhakkaktır. Ancak onun buralarda kimlerle tanıştığı hatta ne tür görevler yaptığı hakkında yeterli bilgi yoktur.
Kaynaklar, Necef ve Kerbela, sonra Şam, Erzurum, Hicaz hatta İstanbul ve Konya’da bulunduğunu, yolculuğunun Şam’da noktalandığını ve ömrünün sonuna kadar orada kaldığını belirtir.
Kanunî ’nin padişahlığı döneminde dünyaya gelen, gençlik ve tahsil devri Kanunî dönemine rastlayan Rûhî, Sultan II. Selim, Sultan III. Murad, Sultan III. Mehmed ve Sultan I. Ahmed devrini idrak etmiştir.
Ömrünün son yıllarını geçirdiği Şam’da oraya kadı olarak tayin edilen ünlü rubai şairi Azmizade Hâletî ile iki yıl (1602-1604) birlikte çalışmıştır. Rûhî kalenderâne bir hayatı çeşitli zorluklar içinde geçirerek Sultan I. Ahmed zamanında Şam’da vefat etmiştir.
Ölümüne Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi, “Gitti Rûhî adem iklîmine âh” mısraını (1014) tarih düşürmüştür.

Edebi Kişiliği
Ruhî, en çok gazel yazan divan şairlerindendir. Divanında 1115 gazel yer alır. Gazellerinde lirik bir söyleyiş tarzı ve aşikane bir eda vardır. Bu özellik gazel nazım türünün içkiden, sevgiliden, ayrılık ve vuslattan bahsetmesi vb. sebeplerden kaynaklanıyor olmalıdır.
Ancak bu özelliğin, mahlasından da anlaşıldığı gibi onun iç dünyası ile de ilgili olduğunu belirtmek gerekir. Ruhî, zaman zaman kendi şiirlerinden söz ederken gazellerine farklı bir güven duyduğunu açığa vurur:
Gam yimem kadh-i adûdan ki benem ey Ruhî
Bildürür rütbemi erbâb-ı kemâle gazelüm

Ruhî, sosyal hayata ve hadiselere duyarlı bir divan şairidir. Bu yüzden şiirlerine akıcılık ve sadelik hâkimdir. Divanında konuşma dili ile söylenmiş mısralar çoktur.
Bazı gazellerinde dinî konuları işlemiştir. Bilhassa her harfle yazılan gazellerin bu türdendir. Bazı şairler bu sıralanışa göre her harfin ilk şiirini dinî içerikli yazmaya özen göstermişlerdir. Ruhî de bu geleneğe uyarak söylediği gazellerinde Allah ve Peygamber sevgisini işlemiştir. Divanda bu çeşit gazellerin sayısı az değildir.
Mutasavvıf olmamasına rağmen şiirlerinde görülen tasavvufi remizler ise ilahî aşkın vahdet ve kesret meselelerinin onun şiirlerinin dokusuna işlenmiş olmasından başka bir şey değildir.
Rindane yaradılışlı ve bir yere veya kimseye gereğinden fazla bağlanmayan bir şair olduğu için onun Mevlevi, Bektaşi, Hurufi olduğuna dair farklı görüşler ileri sürülmüştür. Oysa onun gazellerine bakılırsa tasavvuf coşkusunun sade bir anlatımla sunulduğu görülür.
Ruhî’nin gözlemci ve eleştirel bakışının tam olarak örtüştüğü terkib-bendi, şöhretinin bugünlere ulaşmasında etkili olmuştur. Ruhî’nin terkib-bendine Cevrî, Samî, Fehim, Vehbî, Kabulî, Leyla Hanım ve Şeyh Galip başta olmak üzere pek çok şair nazire söylemiştir. En meşhuru ise Ziya Paşa tarafından 1870’te yazılan naziredir.
Ruhî, fırsat buldukça kendi kabiliyetinden, şairliğinden, kendi devrinde şairlik taslayanların hatalarından da söz eder. Bu beyitlerden onun şiir ve şairden ne anladığını tespit etmek mümkündür. Ona göre, birkaç beyit yazmakla şair olunmaz. Şair olabilmek için çok sayıda başarılı şiire sahip olmak gerekir. Başarılı şiir ise hoş ve güzel edalı, kelimeleri iyi seçilmiş, ruhu olan şiirdir:
Bir iki beyt-i mevzûn dimeğe herkes de kâdirdür
Hüner Ruhî gibi rengîn-edâya sâhib olmakdur

Şâir oldur ki söze rûh vire Ruhî-vâr
Lebi vasfın idicek sen büt-i şîrîn-sühanun

Netice olarak Ruhî’nin şiir dili gayet sade ve akıcı olup çağdaşı diğer bazı şairlerin şiirlerine göre tamlamalar ve yabancı kelimeler sayıca azdır. Söz ve mana sanatlarına fazla itibar etmeyen Ruhî, akıcı bir üslup yakalama gayretinde olmuş ve içinden geldiği gibi söylemiştir. Mevlâna, Fuzûlî, Bâkî gibi şairlerden tabii olarak etkilenmiş, beğendiği şiirlere nazireler yazmıştır. Çok sayıda gazel sahibi olmakla övünmesine rağmen gazelleriyle fazla ilgi uyandıramamıştır. O, asıl şöhretini terkib-bendi ile yapmış ve yazdığı tarihten günümüze kadar sürekli ve derin bir tesir uyandırarak Türk edebiyatı tarihi içindeki yerini de bu hoş edalı, manzumesi ile almıştır.
Bağdatlı Ruhî’nin bilinen ve mevcut olan tek eseri Türkçe divanıdır. Sadece İstanbul kütüphanelerinde on sekiz yazma nüshası bulunan divanın ilk baskısı 1287’de İstanbul’da Arap harfleri ile yapılmıştır.

Ruhî’nin Şiirlerinden Örnekler
I. Bent
1 Sanman bizi kim şîre-i engûr ile mestüz
Biz ehl-i harâbâtdanuz mest-i elestüz

2 Ter-dâmen olanlar bizi âlûde sanur lîk
Biz mâ’il-i bûs-ı leb-i câm u kef-i destüz

3 Bu ‘âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyuz
A’lâlara a’lâlanıruz pest ile pestüz

4 Sadrın gözedüp n’eyleyelüm bezm-i cihânun
Pây-ı hum-ı meydür yerimüz bâde-perestüz

5 Erbâb-ı garaz bizden ırağ olduğı yegdür
Düşmez yire zîrâ okımuz sâhib-i şastuz

6 Mâ’il degülüz kimsenün âzârına ammâ
Hâtır-şiken-i zâhid-i peymâne-şikestüz

7 Hem kâse-i erbâb-ı dilüz arbedemüz yok
Meyhânedeyüz gerçi velî ‘aşk ile mestüz

8 Biz mest-i mey-i meygede-i âlem-i cânuz
Ser-halka-i cem’iyyet-i peymâne-keşânuz

I. Bendin Diliçi Çevirisi

  1. Bizi üzüm şarabı ile sarhoş oldu sanmayın. Biz elest meclisinde sarhoş olmuş meyhane ehliyiz.
  2. Pisliğe bulaşmış olanlar bizi de öyle sanırlar, ama biz şarap kadehinin dudağını ve avuç içini öpmeye düşkünüz.
  3. Bu geçici âlemde ne efendi ne de köleyiz. Büyüklenenlere büyüklenir, alçak gönüllü olanlarla alçak gönüllü oluruz.
  4. Cihan meclisinin başköşesini niye isteyelim? Biz şaraba aşığız; yerimiz şarap küpünün dibidir.
  5. Art niyetlilerin bizden uzak olması iyidir. Zira biz şast sahibiyiz, okumuz boşa gitmez, hedefini bulur.
  6. Kimseyi incitmek, azarlamak amacında değiliz. Ancak kadeh kıran kaba sofunun gönlünü kırmaktan çekinmez, yaptığını da yanına koymayız.
  7. Gönül dostlarıyla kadeh arkadaşıyız, kavga etmeyiz. Her ne kadar meyhanedeysek de biz şarap ile değil aşk ile sarhoşuz.
  8. Biz ruhlar âlemi meyhanesinin şarabıyla sarhoşuz. İçki içenler topluluğunun dizildiği halkanın başındayız.
    II. Bent
    1 Sâkî getür ol bâdeyi kim dâfi’-i gamdur
    Saykal ur mir’âta ki pür jeng-i elemdür

2 Dil-bestelerüz bizden ırağ eyleme bir dem
Ol bâdeyi kim nûr-ı dil ü dîde-i Cem’dür

3 Ey hâce fenâ ehline zinhâr ululanma
Dervîşi bu mülkün şeh-i bî-hayl ü haşemdür

4 Hâk ol ki Hudâ mertebeni eyleye ‘âlî
Tâc-ı ser-i ‘âlemdür o kim hâk-i kademdür

5 Gel toğrılalum meygedeye rağmına anun
Kim bâr-ı riyâdan kad-i bergeştesi hamdur

6 Mey sun bize sâkî bizüz ol kavm ki dirler
Rindân-ı sabûhî-zede-i bezm-i kıdemdür

7 Bu nazm-ı Peyâmî’den işit hâle münâsib
Kim zübde-i yârân-ı suhandân-ı ‘Acemdür

8 Mâ-rind-i sabûhî-zede-i bezm-i elestem
Pîş ezheme dürdi-keş ü bîş ezheme mestem

II. Bendin Diliçi Çevirisi

  1. Ey saki! Kederi, sıkıntıyı gideren o şarabı getir de elem pasıyla dolu olan gönül aynasını cilalandır, parlat.
  2. Âşıklardanız, o şarabı bizden bir an bile uzaklaştırma. Zira o, gönül nurudur ve şarabı bulan Cem’in göz bebeğidir.
  3. Ey Efendi! Dünyaya kayıtsız olanlara sakın büyüklük taslama. Bu ülkenin dervişi; ordusu ve kimsesi olmayan bir sultandır.
  4. Toprak gibi alçak gönüllü ol ki Allah mertebeni yüce eylesin. Alçak gönüllü olan kişi âlemin baş tacıdır.
  5. Ey dost! İki yüzlülük yükünden dolayı beli bükülmüş olan sofu karşı koysa bile, gel biz meyhaneye gidelim.
  6. Ey saki! Bize şarap sun. Bize, en eski mecliste kadeh tokuşturan rindler derler.
  7. Vaziyeti tam anlatan bu nazmı Acem şairlerinin en kıymetlisi olan Peyamî’den işit:
  8. Biz elest bezminin kadeh tokuşturucu rindleriyiz. Herkesten önce kadehin dibine ulaşıp şarabın tortusunu yudumlayanız ve herkesten çok sarhoşuz.

III. Bent

1 Gör zâhidi kim sâhib-i irşâd olayın dir
Dün mektebe vardı bugün üstâd olayın dir

2 Meyhânede ister yıkılup olmaga vîrân
Bîçâre harâb olmadan âbâd olayın dir

3 Elden komasun câm-ı meyi gül gibi bir dem
Her kim ki bu gamhânede dilşâd olayın dir

4 Bir serv-kadün bende-i efgendesi olsun
Âlemde o kim gussadan âzâd olayın dir

5 ‘Ömrin geçirüp kûh-ı belâda dil-i şeydâ
Berhem-zen-i hengâme-i Ferhâd olayın dir

6 Vasl istemeyüp hicr ile hoş geçdügi bu kim
Miskîn gam-ı cânâneye mu’tâd olayın dir

7 Gezdi yürüdi bulmadı bir eglenicek yer
Min-ba’d yine ‘âzim-i Bağdâd olayın dir

8 Bağdâd sadefdür güheri dürr-i Necef’dür
Yanında anun dürr ü güher seng-i hazefdür

III. Bendin Diliçi Çevirisi

  1. Ham sofuya bak ki, yol gösterici olmak istiyor. Bu, dün okula başladığı hâlde bugün bilgin olmak isteyene benziyor.
  2. Meyhanede içip maskara olmamak ister. Zavallı, yıkılmadan yapılmak, mamur olmak istiyor.
  3. Üzüntü ve keder kaynağı olan bu dünyada mutlu olmak isteyen, şarap kadehini, gül gibi bir an bile elden bırakmasın.
  4. Dünyada kederden kurtulmak isteyen kimse bir servi boylu güzelin tutkunu olmalıdır.
  5. Âşık olmuş deli gönül, ömrünü belâ dağında geçirip Ferhad’ın macerasını unutturmak ister.
  6. Zavallı âşığın kavuşmak istemeyip ayrılıkla hoş vakit geçirmesinin sebebi, sevgilinin gamına alışmak istemesindendir.
  7. Gönül, gezdi dolaştı ama istediği gibi bir yer bulamadı. Bundan sonra yine Bağdat yoluna koyulma kararındadır.
  8. Bağdat bir sedef, incisi de Necef’tir. İnci ve mücevher onun yanında değersiz taş gibidir.
    (Gazel)
    1 Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler
    “Yevme lâ-yenfa’u”da kalb-i selîm isterler

2 Berzâh-ı havf ü recâdan geçegör nâkâm ol
Dem-i âhırda ne ümmîd ü ne bîm isterler

3 Unudup bildigini ‘ârif isen nâdân ol
Bezm-i vahdetde ne ‘ilm ü ne ‘alîm isterler

4 ‘Âlem-i bî-meh ü hurşîd ü felekde hergiz
Ne mühendis ne müneccim ne hakîm isterler

5 ‘Âlem-i keşf-i ma’ânîde çok esrâr açılur
Varamaz nefs-i gazûb anda halîm isterler

6 Harem-i ma’nâya bîgâneye yol virmezler
Âşinâ-yı ezelî yâr-i kadîm isterler

7 Sâkin-i dergeh-i teslîm-i rızâ ol dâ’im
Ber-murâd itmege hidmetde mukîm isterler

8 Dergeh-i fakre varup dirlügini arz itme
Anda hergiz ne sipâhî ne za’îm isterler

9 Cürmüne mu’terif ol tâ’ata mağrûr olma
Ki şifâ-hâne-i hikmetde sakîm isterler

10 ‘Âşık ol şerbet-i vasl ister isen kim ‘uşşâk
Çâresiz derd arayup renc-i elîm isterler

11 Ni‘met-i zâhire dilbeste olan gürsineler
Müzd-i nâm-pâreye cennât-ı na’îm isterler

12 Kıble-i ma’nâya fehmeylemeyen keçrevler
Sehv ile secde idüp ecr-i ‘azîm isterler

13 Ezber it kıssa-i esrâr-ı dili ey Rûhî
Hâzır ol bezm-i ilâhîde nedîm isterler

Gazelin Diliçi Çevirisi

  1. Ey tacir! Menfaatlerin yer almadığı kıyamet gününde senden altın ve gümüş isterler sanma! O günde temiz kalp isterler.
  2. Korku ve ümit âlemi olan Berzah’tan geçmeye bak, amaçsız ol ve oyalanma çünkü ahir zamanda ne ümit ne korku isterler.
    Berzah: Ruhların kıyamet zamanına kadar bekleyecekleri, dünya ile ahiret arasındaki yer. Ruhlar burada bekleşirken cehennem korkusu ve cennet ümidiyle yaşarlar.
  3. Arif isen bildiğini unutup bilmezlikten gel! Birlik meclisinde ne ilim ne de çok âlim isterler.
  4. Göksüz, güneşsiz ve aysız âlemde; asla ne mühendis ne astronomi bilgini ne de filozof isterler.
  5. Manaların ortaya çıkartıldığı âlemde, birçok bilinmeyen anlaşılır. Oraya öfkeli nefisler varamaz, orada yumuşak huylu isterler.
  6. Mana dairesine yabancı olanları almazlar. Oraya ezelden tanıdık, eski dost isterler.
  7. Her zaman rıza ile teslim olanların gittiği dergâhın müridi ol! Dilekleri yerine getirmek için hizmette devamlı bulunan isterler.
  8. Yokluk dergâhına varıp dileğini sunma! Orada ne sipahi ne de mal mülk sahibi isterler.
    Sipahi: Osmanlı ordusunda vergisini aldıkları araziye karşılık savaşa kendi yetiştirdikleri hayvanlarıyla katılan bir sınıf süvaridir.
  9. Suçunu kabullen, ibadetin için gururlanma. Çünkü o hikmet hastanesinde, hastalıklı isterler.
  10. Kavuşma şerbetini istersen âşık ol; çünkü âşıklar, çaresiz dert arayıp büyük sıkıntılar çekmek isterler.
  11. Görünen nimetlere gönlünü bağlayan açgözlüler, emeklerinin karşılığı olarak bolluk cennetleri isterler.
  12. Anlam kıblesini tayin edemeyen yolunu şaşırmışlar, yanlışlıkla secde edip büyük sevap isterler.
  13. Ey Ruhî! Gönül sırlarının hikâyesini ezberle! Hazır ol! İlahî mecliste güzel hikâye anlatanları isterler.