Ahmet Saim / Kalp Gözü


“Kulub” “kalb”in çoğuludur. Ve “kalb”, ilâhi sıfatlar ile varlığa ait özelliklerin arasını birleştirmiş olan bir hakikâtten ibârettir. Ve bu hakikâtin kozalak şeklindeki madde bedendeki kalbe bağlılığı ve aşkı vardır. Ve ona “kalb” isminin verilmesi, mevcûdâtın “öz”ü olduğundan dolayıdır. Çünkü bir şeyin “öz’ü, onun kalbidir.” Muhyiddin Ibnü’l Arabi
Büyük tasavvuf düşünürü Muhyiddin Arabi’nin eseri Fususu’l Hikem’in önsözünde yazan bu cümlede geçen “kozalak şeklindeki madde bedendeki kalp” tanımı ve hatta “Hakikatin bu kalbe aşkla bağlı olması, mevcudiyetin özü olması” konuları bu yazının yazılmasına sebeptir.
Üstad, birçok konuda kalıplara sığmayan, gerçek kastını anlayabilmek için anlam katmanlarını birer birer açıp üzerine tefekkür etmeyi zorunlu kılan yazılar yorumlar yazması ile meşhurdur gerçi ama bu cümlede geçen kalp tanımı ile beyindeki epifiz bezinin tanımı ve işlevi bizleri Kur’an-ı Kerim dahil birçok yerde bahsedilen kalbin aslında fiziksel vücudumuza kan pompalayan organdan başka bir şey olabileceği ihtimaline ulaştırıyor.
Epifiz bezi, yaklaşık olarak 1 cm. çapında, 100 miligram ağırlığında olan ve beynimizin bezelye tanesi kadar küçük bir parçasıdır. Şeklinin kozalağa benzemesinden dolayı Latincede çam kozalağı anlamındaki Pinealis kelimesinden üretilen Pineal bez olarak adlandırılır. İnsan yüzüne karşıdan baktığınızda iki kaşın birleşme noktasının bir iki parmak üstünden içeri bir çizgi çizersek beynin tam arka tarafında bu noktaya denk gelir. Birçok inanışta, efsanede geçen 3. Göz kavramı ile tamamen aynı noktada bulunmaktadır. Beyinde simetrik yapıyı bozan tek organdır. Yani beyni önden arkaya tam ortadan kestiğimizde Epifiz dışında her yer ayna aksi gibi tamamen aynıdır. Sadece Epifiz bu orta çizginin sağında tek başına kalır.
Hem deri pigmentleri yoluyla hem de gözlerden gelen sinir yolları vasıtasıyla çevresel ışığa tepkiler verdiği kanıtlanmıştır. Öyle ki dizin arka tarafına gelen ışığı dahi algılar ve tepki verir. Hindistan’ın yoga metinlerinin ve çağlar boyunca mistik geleneklerin epifize değinirken ‘sezginin gözü’ ve ‘üçüncü göz’ olarak bahsetmeleri tesadüfün ötesindedir.
Aslında Epifiz her ortamda çalışır ama bu yazının konusu olan asıl “kalp” işlevini karanlıkta, yüksek rakımlarda ve ömrün bazı dönemlerinde en üst düzeyde gerçekleştirir.
Epifiz, vücut için görünen temel görevi 3 hormonu salgılamaktır:
Seratonin; Sadece ışıklı ortamlarda üretir, vücudu dinç ve zinde tutup mutluluk hissiyatının oluşmasını sağlar. Bu hormon incelenerek üretilen LSD isimli çok bilinen uyuşturucu madde, seratonini baskılayarak kişiyi hayal dünyasına sokar.
Melatonin: Sadece karanlıkta üretir, uyku durumuna geçişi sağlayarak organların çalışma temposunu düşürür. Tüm bedeni dinlenme pozisyonuna geçirir. Gece 11 ile sabah 5 arası en yüksek düzeyine ulaşır. Bu hormonun salgılanımı ne kadar yüksekse ruhsal alemlerle bağ o kadar güçlendiği söylenir.
“O sırada size, yine katından bir güven ve esenlik olmak üzere bir uyku sardırıyordu, sizi temizlemek, şeytanın vesvesesini sizden gidermek, kalplerinize kuvvet vermek ve ayaklarınızı sağlam durdurmak için gökten üzerinize yağmur indiriyordu. “(Enfal Suresi / 11)
DMT: Aslında tüm canlılarda bulunur. Ruh molekülü olarak adlandırılır. Epifiz bezi tüm gizemli yanını bu hormondan alır. Sadece tamamen karanlık ortamlarda salgılanır. Doğum ve ölüm anlarında en yüksek seviyede salgılandığı tespit edilmiştir. Çocukluk döneminde de azalarak salgılanmaya devam eder. Ergenliğe girip, cinsel uyarılara geçiş başladığında en az salgılanan dönem olduğu saptanmıştır.
Biraz önce bahsettiğimiz LSD’nin kişiye olmayan şeyleri gösterirken, Melatonin ve DMT salgılanması ise olan ve normalde göremediğimiz şeyleri gösterdiği düşünülmektedir. Bu noktada çocuklukta yaygın olan, bazı görünmeyen varlıklarla konuşmak, hayal gücü yüksek oyunlar üretmek, daha renkli kapsamlı rüyalar görmek durumlarının aslında başka alemlerle irtibat dolayısıyla gerçekleştiği düşünülebilir.
Epifiz bezinin işlevinin azalmasında bazı dış müdahalelerin de etkisi olduğu ispatlanmış bir gerçektir. Örneğin günün birçok anında dişimizi fırçalarken kullanmamız önerilen diş macunlarının etkin maddesi olan florür ve içtiğimiz suya karıştırılan iyot ve kireç sayesinde epifiz bezinin kireçlendiği ve işlevinin azaldığı tespit edilmiştir. Bunun sonuçları; kişinin hayal gücünün azalması, daha itaatkâr olması, depresyon, halsizlik, bıkkınlık şeklinde kendini gösterir. İkinci Dünya savaşında Alman askerlerinin kolayca emirlere uyması için yemeklerine florür konduğu da tarihsel bir bulgudur.
Öte yandan epifiz bezinin ismini aldığı kozalak figürünün; Budha temsillerinin başından, Papa’nın asasına, Sümer tabletlerine kadar birçok yerde görülmesi bu konuda birçok yerde çok da ortaya koyulmayan bilgiler bulunduğuna işaret etmektedir. Komplo teorisyenlerinin iştahını kabartabilecek bir başka bilgi de Hristiyanlığın merkezi olan Vatikan’ın bahçesinde tam merkezde bir kozalak heykelinin bulunmasıdır.
Bildiğimiz gibi birçok inanışta başka alemlerle irtibat kurmak, iç benliğimizin sesini duymak, ruhumuzu dünyanın esaretinden kurtarmak için özellikle yüksek rakımlı yerlerde, karanlık ortamlarda, dış dünyadan soyutlanarak ibadet etme geleneği vardır. Epifiz bezinin tam da bu ortamlarda yüksek miktarda salgılanması sebebiyle, bu organın başka alemlerden gelen manevi bilgilerin vücuda giriş noktası olduğunu düşünmek çok da uzak bir ihtimal olmayabilir.
“Karanlıkta oturanlar, gerçek ışığı görürler” Hz. İsa
Ruh bilgisinin, diğer alemlerden ilham almanın böylesine bir tensel organa indirgenmesi bize ilkel bir bakış açısı olarak gelebilir fakat unutmayalım ki Yüce Allah bu Dünyada her şeyi bir sebebe bağlar. Epifiz de bazı ruhsal bilgilerin alınması için bu dünyada vazifelenmiş bir sebep, bir organ olabilir.
Öyleyse Yüce Allah’ın Kur’anı Kerim’de bahsettiği “kalbin mühürlenmesi, karartılması, üstünün örtülmesi” konularıyla kan pompalayan kalbi değil de Ruh kapımız olan beyindeki bu küçük noktayı işaret ettiğini düşünmek çok uzak bir ihtimal olmayabilecektir.
“Sonra bunun arkasından yine kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da beter hale geldi. Çünkü taşlardan öylesi var ki; içinden nehirler kaynıyor, yine öylesi var ki, çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor… ve sizin neler yaptığınızdan Allah gafil değildir.” (Bakara suresi / 74)
“Bilgi, belirsizliğin sınırında yaşanan sonsuz bir maceradır.”
Tefekkür ile birleşip hayırlı yollara ulaştırması kaydı ile…
*