Coşkun Yüksel_Çarıklı Erkanıharp

  • “Gel bakalım oğul, hoş geldin, safalar getirdin. Sen bizim oğlanla aynı sınıftasın öyle mi? Bizim oğlanın dersleri pek iyi değil, seninki de onun dersleri gibiyse kötü… Kendi bilir. Zorla okutacak halimiz yok ya. Hamdolsun toprak bol bizde, mektep olmadı mı hayatı hazır. İt gibi çalışır. İş çok. Yeterki çalışacak adam olsun. Bizim oğlanı ilk mektepten sonra İstanbul’a gönderdik, hafızlık yapsın diye. Bitirmeden geri geldi. Şimdiki mektebi ikinci ve son şansı artık. Bu sene son seneniz. Geçerse yükseğine de gönderirim. Yeterki ben okuyacağım desin. Okuyacağım dese de okumayacağım dese de kendi bilir. O okusun diye işe koşmuyoruz. Anası, kardaşı, bacıları tarla işinden başını kaldıramıyor. Hepimiz neredeyse ona hizmet ediyoruz”
  • “Senin baban ne iş yapar, eviniz nerede?”
  • “Ha, demek memur çocuğusun, siz şeherliler biz köylülerin hâlinden hiç anlamaz. Bak iyi olmuş arkadaşını ziyarete gelmen, bize misafir olman. Biraz görürsün nasıl yaşadığımızı. Halimizin nice olduğunu. Birkaç gün kalırsın, bağ bozumu var. Şenlik olur. Onu da görürsün”
  • “Eviniz kira mı sizin mi?”
  • “Vah! Kira olmasaydı iyiydi ya, kiracılık zor iş, Allah kolaylık versin”
  • “Haydi buyurun sofraya, Allah ne verdiyse”
  • “Oğlumuz sana bir şey diyeyim mi, yemek yemende hayır yok, sende de hayır yoktur”
  • “Nasıl hayır yok biliyor musun, böyle mıy mıy yiyorsun, sen mi yemeği yiyorsun yemek mi seni yiyor belli değil. Bizim buralarda çalışacak bir adam lazım olduğunda önce adam imtihan edilir. Önüne koyulan yemeği şöyle aslan gibi, hışımla yerse bu adam iş yapar denir, senin gibi mıy mıy yerse, yemeği böyle yiyenin çalışması da buna göre olur der, işe almazlar. Bir adamın ne menem olduğunu anlamak için yemek yemesine dikkat etmek lazım. Ekmeği verirsin eline, adam ekmeği böler, eğer büyük parçayı kendine alır küçük parçayı yanındakine verirse o adamdan bir halt olmaz. Yiğit yattığı yerden belli olur derler ya yanlış, yiğit yemek yemesinden belli olur. O yattığı yer şehirlerde olur, bizim buralarda yattığı yer nedir ki nereyi bulursa orada yatacak. Ot olur saman olur yonca olur bazen toprak olur taş olur, çalışan adam yatak aramaz. Her durumda uyur. Uyumayanlar, çalışmayanlar, yorulmayanlardır. Onların uykusu kaçar, bizim değil”
  • “Bizim aslımız yörük. Bizim sülalemiz hep göçer yaşamış. Bu toprak edinmemiz daha yenidir. Bu toprakları Allah rahmet eylesin babam aldı. Benim çocukluğumun bir kısmı yörüklükle geçti. Yörük ne demek? Yörük yürüyen demek. Nereye yürüyen, nereden yürüyen? Davar nereye gidiyorsa peşinden yürüyen demek. Yörüklük hayvancılıkla uğraşmaktır. Her türlü hayvan. Koyun, keçi, çebiş, merkep, at, deve. Sığır pek olmazdı. Epeyce eskilerimiz ta Toros dağlarında gezerlermiş. Toroslardan Bozdağ’a kadar uzanan yerlerde, hayvanları beslemek için çırpınıp durmuşlar. Hani yalınayak başıkabak derler ya tam da öyle. Yürür dururduk. Ayakkabıyı ilk gördüğümde neredeyse on beş yaşındaydım. Eğer babamız çarık yaptırmışsa keyfimize değecek olmazdı. Yalınayak gezmekten ayağımızın tabanı köseleye dönmüş olurdu. Taşı, toprağı, suyu, çamuru hissetmezdik bile. Ama ayağımızda çarık varsa, koyversinler, artık gitmeyeceğimiz uzaklık olmazdı. Dağlar, dereler, tepeler, ovalar bizimdi. Sizin şeherlerde çarıkla alay ederler. Çarıklı demeyi bir nevi sövmek sayarlar. Dağlı, köylü, mektep medrese görmemiş, hayvanla insan arası bir şey kabul ederler bizleri de hepsini saymak zor geldiğinden çarıklı der geçerler. Çarıklı dedi mi birisi diğerine bil ki dediklerimin hepsini söylemiş olur. Haksız da sayılmazlar. Biz yörüküz, biz çarıklıyız, biz çoğunlula yalınayak gezdiğimizden çarığı nimet biliriz. Çarıklı olmanın ne menem bir rahatlık olduğunu ancak yalınayak gezen bilir.
    Çarık mandanın sırt derisinden yapılırdı. Herkes hayvancı olduğundan ayrıca bir çarık ustası olmaz herkes kendi çarığını kendi yapardı. Sadece çarık da değil herkes kilimini kendi dokurdu. Kadınlar boşta kalan zamanlarını kilim dokuyarak, kumaş dokuyarak, yün eğirerek, eğrilen yününden elde edilen ipten, kazak çorap örerek giysilerini de kendileri yapardı. Çarık yapılacak deri mandanın sırt kısmından olurdu. Dikilecek hale gelmesi için kıllarından temizlenir, etlerinden arındırlır, buna ham derinin tabaklanması denir. Tabaklanmış deriye çarık yapılacak adamın ayağı bastırılarak çizilir, deri bu ölçüye göre kesilir, kenarlarına sırım denilen ipin geçirilmesi için delikler açılır, sonra üst kısmının derisi ile taban kısmı birleştirilir. Püse diye bir boyamız olurdu. Ağaçlardan elde edilirdi. Çarık bu boya ile boyanır, ıslatılıp kalıba koyulur, çekiçle dövülerek şekil verilirdi. Bütün bunlara terbiye denirdi. Çocuğunun adam olmasını isteyen aynen böyle terbiye etmesi lazım. Gerektiğinde dövecek. Yoksa çocuk büyür, ham kalır, terbiyesiz olur. Velhasılıkelam şeherlilerin çarıklı demesinden biz hiç alınmayız. Çarıklıyız elhamdülillah”
  • “İnsanla hayvan arası bir mahluk sayılmamız da ağırımıza gitmez. O da doğrudur. Bir sürü de beşyüz koyun olur. Birkçaç sürüsü olan ağalar vardı. O hayvanların yediğini, içtiğini, hangi otla beslendiğini, nerede gezmek istediğini, yazın yaylakta kışın ovada rahat ettiğini, gebesinin ne zaman doğuracağını, koç katımı vaktinin ne zaman geldiğini, hastalanırsa nasıl iyileşeceğini, zehirli bir ot yemişse nasıl kurtulacağını nasıl bileceksin? O hayavnın dilinden anlamak için insanlığından bir miktar vazgeçmen lazımdır. Ona benzemeden onu büyütümez, onu koruyamaz, onu çoğaltamazsın”
  • “Fakat ille velakin bizim yörüklük de bitiyor artık. Önce hayvancılığı bırakıp çiftçiliğe başladık. Rahmetli babam bu tarlaları sürüsünü satıp da aldı. Çok akıllı adamdı rahmetli. Yörüklüğünün sonunun olmadığını ilk görenlerden biriydi. Bu ovayı görür görmez ne menem bir cennet olduğunu nasıl bereketli bir toprak olduğunu o saat anlamış. Bu Sart ovası dünya üzerinde nadir bulunur bir yerdir. Öyle verimlidir ki toprak hani adam eksen adam biter derler ya tam da öyledir. Babam ölünce araziyi bölüştük kardaşlarımla, ben çiftçiliğin zor geldiği adamların arazisini de satın aldım. Babamdan miras kalanı dörde beşe katladım elhamdülillah. Ben çalışmayı severim, bazı taşlık yerler vardır, kertenkele kuyruğunu biler, öyle taşlık. Orayı islah etmek emek ister. Tembelsen, sırt üstü yatar bir şekilde geçinirim diyenlerdensen gidip devlete memur olacaksın. Bizde öyle değil, çalışacaksın. Toprak verdiğin emeğin kat kat fazlasını verir sana. Biz de çalıştık, ürettik, çoğalttık elhamdülillah”
  • “Taşlı tarlaları temizledik, sürdük, gübresini verdik. Allah devletimize zeval vermesin. Devlet Demirci Barajını yaptı. Oradan buraya sulama kanalları döşedi. Sıramız gelince suyu bağlarız tarlaya. Üç kuruş bedeli vardır. Para değil aslında. Kanaldan tarlaya gürül gürül su akar. Taşlık yerleri bağ yaptık. Sonra suyu bulunca sebzecilik etmeye başladık. Bizim buranın çekirdeksiz üzümü dünyaca meşhurdur. Serer kuruturuz, İzmir’e tarım kooparatifine veririz. İyi para eder kuru üzüm. Sebzede gelir daha çoktur. Sebze de emek ister. O patlıcanlar, biberler bölgede en erken yetişirler, sabah ezanında toplamaya çıkarız, her elimiz attığımıda bir avuç para topluyor gibi oluruz”
  • “Bizim yörüklük çiftçiliğe başlayınca bitmedi, işin doğrusu adetlerimizi terk etmeye başlayınca bitti. Çocuklarımızı okutmaya başladık. Yörük çocuğunun okulda ne işi olur? Çocuk davara bakar, çocuk çapaya gider, çocuk tarla sular, tarlayı sularken serçe büyüklüğünde sivrisinekler tarafından ısırılır. Böylece çeliklenir. Sağlam dayanıklı güçlü kuvvetli işe yarar hale gelir. Okuyunca beyefendi olunca ne olacak ki çıtkırıldım, hastalıktan başını alamz bir nane molla olup çıkacak. Öylesi de lazım amma bırak onu şeherliler, sizin gibiler yapsın. Biz ne biliyorsak ona devam edelim”
  • “Adetlerimiz de yazılı olmayan kanunlarımızdır aslında. Şeheri kanun idare eder biz yörükleri adetlerimiz idare eder. Adetleri kaldırınca herşey biter. Düzen bozulur. Bu yüzden benim gibi görmüş geçirmiş yaşlılara ihtiyaç vardır. Adetleri bilen, adetler terk edilirse ne olacağını gören adamlara ihtiyaç vardır. Bize askerde öğretmişlerdi, erkanıharp harbi idare eden demekmiş. Onun talimi terbiyesi başka olurmuş. Diğer subaylardan farklı olurmuş. İşte adetlerimiz şu hayat savaşında bizim gibi erkanıharpler varsa korunur. Yoksa savaşı kaybeder, yok olur gideriz. Yörüklüğümüz çarıklı erkanıharplerimizi kaybettiğimizde bitti, vesselam”
    *