Bilgi, açlık ister. İnsan bilgiye ne kadar açsa, o kadar hızlı öğrenir. Bir gün Sokrates’e bir kişi gelir ve ondan bilgi öğrenmek ister. “Sen çok bilgilisin, bana da bir şeyler öğretir misin?” der.
“— Öğretirim ama şimdi değil. Daha sonra gelmelisin.” Adam daha sonra tekrar gelir ama Sokrates yine bi bahane bulur ve başka zaman gelmesini ister. Bu durum bi kaç sefer devam eder. Adam bir gün yine aynı cevabı alınca çok kızar.
“— Öğreteceğim ama bugün müsait değilim, başka zaman gelmelisin.” diyen Sokrates’e;
“— Ama yeter, daha ne kadar oyalayacaksın ki beni? Ben senin bilgine güvendim ve bana da öğretmeni istedim. Senin yaptığın ise beni sadece oyalamak. Ne yapmak istiyorsun sen?” diye çıkışınca Sokrates adamı bahçeye çıkarır ve bahçedeki havuza eğilmesini ister. Eğilince adamın başını suyun içine sokar ve eliyle başının üzerine bastırır. Adam canhıraş çırpınır. Nefessiz kalır, neredeyse ölecektir ki Sokrat elini çeker adamın ensesinden. Ve adam zor kendine gelir. Bağırmaya başlar, sen ne yaptığını sanıyorsun, diye.
“— Ben senden bir şeyler öğrenmeye geldim, sen ise beni öldürmeye çalışıyorsun.”
Bunun üzerine Sokrates şu cevabı verir:
“— Öğrenmeye, ancak suyun altında nefes almaya ihtiyaç duyduğun kadar ihtiyaç duyduğunda, bir şeyler öğrenebilirsin.”
Bilgi, açlık ister. Karnınız aç değilse yemek yemek istemezsiniz. Susuz değilseniz, su içmezsiniz. Aynı bunlar gibi bir şey bilmediğinizi düşünmezseniz, bilgiye aç olmazsanız hiçbir şey öğrenemezsiniz. Yeni şeyler öğrenmek, gelişmek, ve anlam kazanmak için öncelikle bilmemiz gereken şey, hiçbir şey bilmediğimizdir. Ancak bir şey bilmediğini bilerek yola çıkan kişi öğrenmeye başlar. Çünkü açtır, doyması gerekmektedir. Okumaya başlar. Anlamaya başlar. Eksiklerini doldurmaya çalışır. İbn Sina zamanında doğduğu şehirdeki kütüphanedeki tüm kitapları okuyup çevresindekilere anlatınca kitaplar bittiği için şehir şehir gezmeye başlar. Gittiği şehirlerde aylarca kalır, kütüphanelerdeki tüm kitapları okur, karşısına çıkan kişilere anlatır ve yeni yerlere gider. Çünkü bilgiye çok açtır. Doymak için hararetle okumaktadır.
Ama bazen insanlar bu açlığı duymazlar. Zaten bildiklerini düşünürler. Çünkü davranışları alışkanlığa dönüşmüştür ve yeni şeylere ihtiyaç duymuyorlardır. Alışkanlıklar ayaklarımızdaki prangalar gibidir. Bizi yere bağlarlar. Uçacaksak bile uçmamızı engellerler. Kötü alışkanlıktan bahsetmiyorum. Kötü alışkanlık zaten insana zindan hayatı yaşatır. Ben iyi alışkanlıklardan bahsediyorum. Bizi ayaklarımızdan esir eden şeydir, iyi alışkanlıklarımız. “Zaten biliyorum.., Her zaman yaptığım gibi yapmaya devam edeceğim…, Eskisi gibi kullanacağım…, Tecrübelerimi kullanıyorum…” gibi yaklaşımlar alışkanlıklarımız üzerinde gittiğimizin göstergesidir. İşte bu, öğrenmeye açlığı olmayan bir kişinin bulunduğu noktadır. Asla gelişemeyecek ve ilerleyemeyecek bir kişi.
Alışkanlıklar sürekli ve düzenli olarak yaptığımız davranışlarımızın ürünüdür.
Önce zihne bir düşünce düşer, sonra bu düşünce inanca dönüşür, inanç davranışa ve davranış da tekrarlandıkça alışkanlığa dönüşür.
Alışkanlıkların bizi esir almaması için zihnimize daima yeni düşünceler girmesine müsade etmeliyiz. Yeni fikirlere açık olmalı, yeni tatları denemeliyiz. Yeni sistemleri, eskilerin yerine koyabilmeye cüret etmeliyiz. Yeni öğretim sistemi kullanmaya başlayan emekli olmuş bir öğretmenin heyecanı yeni okula başlamış öğrencininkiyle aynıdır. Aynı o öğrenci gibi yeni şeyler öğrenmek mutlu ediyor aslında insanı. Ruhunu özgürleştiriyor. Uçmasını sağlıyor insanın.
*