Evde üst kat komşumuz ameliyat olmuş, Ankara Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yatıyordu. Hastaneye geçmiş olsun ziyaretine gitmiştim. Hemen yandaki odada yatan bir hasta varmış. Hasta kalkamıyordu, ama ağabeyi yanındaydı ve refakatçı olarak kalıyordu. Ağabeyi Ahmet koridordan geçiyordu ki komşu seslendi:
– Gel bakayım, Avukat Hanıma sizin olayı anlat. Dedi.
Genç delikanlı, doğulu şivesiyle ve zorlanarak anlattı. Kardeşi Musa ile birlikte, Van’ın bir köyünden Ankara’ya çalışmaya gelmişler. Bir inşaatta iş bulmuşlar. İkisi birlikte çalışmaya başlamış. Altı aydan fazla süredir çalışırlarken, şantiye içinde, inşaatın önünde hızla gelen bir araba kardeşine çarpmış. Hemen hastaneye götürmüşler. Sağ bacağının diz kapağı da dahil kemikleri çok parçalı olarak kırılmış. Kafatasına aldığı darbe nedeniyle, bir süre yoğun bakımda kalmış. Yoğun bakımdan çıktıktan sonra bacaktaki diz kapağındaki kırıkların tedavisine başlanmış. Bacaktaki ve diz kapağındaki kırıklar için ameliyat yapmışlar. Durumu iyi değil. Ağabey Ahmet de kardeşini bırakıp işe gidip çalışamıyor.
İşyeri sigortalarını yaptırmamış. Sigortasız çalıştırmış. Şimdi de tedavisiyle hiç ilgilenmiyorlarmış.
-Biz ne yapalım Avukat Hanım. Bize yardım et. Nereye nasıl başvuracağımı bilmiyorum. Kardeşimin tedavisi nasıl olacak. Doktorlar, sigortayı soruyorlar. Bizi hastaneden de çıkaracaklar yakında. Ne olur yardım et. Diyordu.
Doğudan çalışmak için kalkıp ilk defa büyük şehre gelmişler, başlarına bir kaza gelmiş. Sahiplenen yok, işveren hiç ilgilenmiyor. Sigorta yok. Gelir yok. Perişan durumdalar. Onlar bu haldeyken görmezden gelip, kendi işime gücüme bakmaya vicdanım el vermedi.
-Tamam sizin için işvereninizle görüşürüm. Dedim. Çalıştıkları yerin telefonlarını, adresini aldım. Şirket yetkilileri telefona dahi çıkmadılar. Bizi ilgilendirmez. Burada çalışmıyordu onlar. Niye bizi arıyorsunuz, kusur onlardaymış zaten diye terslediler. Konuşarak bir çözüme ulaşamayacağımı gördüm. Hastaneyi telefonla aradım. Ağabeyi Ahmet’i çağırttırdım. Şirketle konuşmaları aktardım. Bu kişilere konuşarak hiçbir şey yaptıramayız. Siz bana vekaletinizi verin, vekil olarak ben gerekeni yaparım. Dedim. Ama hasta çocuk Musa ayağa kalkamıyor. Noteri hastaneye götürdüm. Vekaletini verdi. Elimde vekalet olunca, birçok kurumu zorlayabilirdim artık.
Hastane dosyasından, hastaneye geldiği ilk zamanki durumuna ilişkin zabıtları ve tedavinin son durumuna ilişkin raporları aldım. Karakola gittim, kaza tutanaklarını aldım. Olay tamamen değişik yansıtılmış. Kazada Musa %100 kusurlu gösterilmiş. Böyle bir şey nasıl olabilirdi. Üstelik çarpan aracın sahibi de gariban bir işçi.
Doğrudan inşaata gittim. Patronu buldum, tutanakları, raporları önüne koydum. Bu çocukla ilgilenilmesi gerekir. Sigortasız çalıştırdığınız için suçlusunuz, tedavi masrafları nasıl olacak. Siz mi karşılayacaksınız, yoksa eski tarihli, geç verilmiş bir işe giriş beyanı olarak sigortasını mı yaptıracaksınız. Yoksa yasal yollardan ben mi bunu yaptırayım. Dedim.
-Tamam biz yaptıralım. Dedi. Bir hafta sonra aradı sigortasının yapıldığını bildirdiler. Sigorta Müdürlüğüne gittim. Bilgilerini aldım. Hastane yönetimine verdim. En azından şimdilik tedavi masrafları sigorta tarafından karşılanacağı için tedaviye devam edilebilecekti. Hastane yönetimi ağabeyini de refakatçı olarak kaydını yaptırdı. En azından yemeklerini hastanede yiyip, tedaviye devam edeceklerdi.
Hastaneye yatalı beş ay olmuş. Bu beş aylık sürede 8 ayrı ameliyat yapılmış. Hala da sağ bacağını kullanamıyor ve ayağa kalkamıyordu. Bir ameliyat daha yapacaklardı. Bacağın tam iyileşip iyileşemeyeceği belli değildi. Hastanedeki doktorlarla konuşup, şu andaki durumunu gösterir bir rapor aldım. Bu raporla, işverene karşı dava açtım.
Kaza inşaat şantiye alanı içinde olmuştu. Yani işyerinde olan bir kaza. İşveren de sorumluydu. Çalışamaz durumda olan ve kalıcı hasar bırakacağı belli olan bu kaza karşısında, işveren de tazminat ödemeliydi.
Dava açılmış kaza yerinde keşifler yapılmış, iş kazası olduğu kesinleşmişti. Dava devam ederken asıl kazayı yapanın İşveren Müteahhidin oğlu olduğunu öğrendim. Çalışan başka bir işçiyi kaza yapmış gibi göstermişler, Musa’yı da %100 suçlu göstermişler. Onlar için kazayla ilgili problem kalmamıştı. Bu davaya direnç gösterip, reddedilmesi için her yolu denediler. İki yıllık bir hukuk mücadelesinden sonra mahkeme işverenin, iş yerinde olan kaza sonucu iş yapma gücünü kaybettiği için, tazminat ödemesine karar verdi.
Dava devam ederken tedavi tamamlandı ve çocuklar taburcu oldu. Kesin iş göremezlik raporu da gelmişti. Mahkeme de bu rapora dayanarak karar vermişti. Çocuklar memleketlerine, köylerine döndüler. Arada köyün muhtarının telefonundan beni arayıp, davanın durumunu soruyorlardı. Ben de muhtarın telefon numarasını aldım. Gelişmelerden haber veririm. Dedim.
Onlar döndükten bir yıl sonra karar verilmişti. Mahkemenin verdiği tazminatı tahsil ettik. Musa’ya da hastanenin verdiği, “kalıcı iş göremezlik raporu” gereği, iş göremezlik aylığı bağlattık. Artık emekli aylığı gibi, ömür boyu maaş alacaktı. Muhtarı arayıp, davanın sonucunu söyledim. Telefona çağırabilir misiniz? Dedi.
– İki saat sonra ara, ben çağırırım. Burada sizin aramanızı beklerler. Konuşursunuz. Dedi.
İki saat sonra ardım. İkisi de anneleri, babaları da gelmişler. Hepsiyle ayrı ayrı konuştuk. Davanın sonucuna çok sevindiler. Parayı nasıl gönderecektik. Bu sefer Muhtar devreye girdi. Konuşmada, posta havalesiyle göndermeme, Muhtarın da Musa’yı alıp ilçeye postaneye götürmesini parayı oradan almalarını kararlaştırdık. Ayrıca, Musa’ya her ay ödenecek maaşın da yine posta yoluyla gönderilmesini, bunu almasında bir sorun yaşanmaması için de Muhtarın yardımcı olmasını istedim.
Kararlaştırdığımız gibi parayı gönderdim. Parayı aldıktan sonra beni arayıp aldıklarını da bildirdiler. Maaşı da yaklaşık iki ay sonra bağlandı ve o da Musa’ya posta havalesiyle gitmeye başladı. Maaş ödemesi de gittikten sonra Muhtarı tekrar aradım. Çocukların nasıl olduklarını sordum. Muhtar bana aynen şöyle söyledi:
– “Avukat Hanım siz bu çocukların da ana babasının da kardeşinin de hayatını kurtardınız. Burada durumları çok kötüydü. Muhtaç durumdaydılar. Gönderdiğiniz para burası için çok büyük para. Evlerini iyice tamir ettirdiler, eşyalarını yenilediler. Anasına beş tane inek aldılar, anaları ineklere bakıp sütünden peynir meynir yapıyor, satıyor. Babalarına tarla aldılar. Para olunca Ahmet evlendi. Musa nişanlandı. Bir aya kadar o da evlenir. Hele şu Musa’ya bağlanan maaş var ya, hayatları kurtuldu sayenizde. Diye ağlayarak anlattı. Ben de dinlerken gözyaşlarımı tutamadım. Çok mutlu oldum. *