Atilla Gagavuz “Meta”

Güncelle işimiz olmaz.

Çok oldu “güncel” kelimesinin altına tıkıştırılmış ne varsa hepsinin aslında bilinmeyen bir gelecek sattığını fark edeli. Bazen korku, bazen umut, bazen neşe bazen keder, bazen aşk bazen nefret, çoğu kez öfke arada sırada sevgi satan haber bültenleri bağımlılığından kurtulma çabasına girişeli de çok oldu.

Yalan dinlemenin en iğrenç alışkanlıklardan biri, en umarsız bağımlılıkların önde geleni olduğunu öğrendiğimizden beri.

Gerçi ilişkimiz koptu mu? Elbette hayır.

Nasıl kopsun? Öylesine yoğun bir kuşatmayla öylesine saldırgan bir kudretle hücum ediyor ki çaresiz kalıyor, acze düşüyoruz. Çoğu zaman direnmekten yorulmuş benliğini güncelin kucağına teslim etmiş görüntümüz çıkıveriyor ortaya.

Komşum Kadir, Munzur Nehrine baraj yapılma kararına karşı çıkışı, eylem koyarak engelleme çabalarını kendince yorumlarken aslında tam da o güncelin kucağına bırakmıştı kendini. Barajın arkasına biriken suların dağlardaki mağaralara dolacağını, böylece mağaralarda saklanan teröristlerin boğulup gideceğini, kendi üslubu ile devletin hepsinin anasını ağlatacağını anlatıyordu. Son derecede stratejik, çok ince hesaplanmış bir güvenlik önlemi olduğunu ve bunun herkesin bilemeyeceği gizli bir sır olduğunu söylüyordu. Galiz küfürlerle süslediği bu ince algısıyla dalga geçmeye hakkım olup olmadığı şüpheli. Kaba saba, okuması yazması yok, bütün hayatı günlük ekmek ihtiyacını karşılamak olan Komşum Kadir, at kuyruklu, boynu fularlı, her kurduğu cümleyi yedi sekiz farklı varyasyonla tekrar etme becerisinden mahrum olmayan bir güvenlik uzmanı olsaydı televizyona çıkar orada anlatırdı.

Garibim sadece bana anlatma imkanına sahipti. Güncelin tetikçisine maruz kalıp mağduriyet yaşamak ise benim payıma düşen.

Son yıllarda konuşma dilimize giren yeni kelime ve kavramları insanlık tarihinin son evresine girdiğimizin ilanı zannedip ballandıra ballandıra, süsleye süsleye, sündüre sündüre, suyunu çıkararak anlatanlar da bir bakıma bu güncelin kurbanlarıdır. Söyleyip yazdıklarının arasına sıkıştırılmış yabancı kelimeler lezzetli bir yiyeceğin sosu gibi süsü gibi işin ciddiyetini artırır. Sağdan soldan derleyip topladıkları kelimeleri çanta gibi taşıdıkları kafalarının içinde biriktirmişlerdir. Her fırsat bulduklarında yukardan aşağıya boca ederler. Sosyal medya. Paylaşım. Sosyal ağ gibi Türkçe karşılıkları konuyu kesmez. Platform cinsi ağzı doldurma şartıyla kelimelerin aslı daha etkilidir.

Dikkat “güncel” geliyor demeye bile fırsat kalmadan insan zihni kuşatılır. Hemen taraflar, karşı çıkanlar, şiddetle savunanalar, bir felaket senaryosu üretenler, dikkat çeksin, ilgi uyandırsın da nasıl olursa olsun diyerek her türlü tuhaflığı dillendirenler dökülür ortaya. Laf olsun torba dolsun der insan ama o torba bir türlü dolmaz. Çünkü yalan dinlemek bağımlılıktır. Her bağımlılığın temel dürtüsü “haydi bir daha” şeklindedir. Hiçbir bir bağımlı bağımlı olduğu şeye asla doymadığı için hep, biteviye, aralıksız haydi bir daha der.

Böylece insanın gerçeklik algısı bozulur. “Yalanlayanlar” ile “yalan söyleyenlerin” “yalancılar” ile “yalan dinleyenlerin” aralarındaki çizgi belirsizleşir. Çünkü sonuçta hakikat çizgisinden uzaklaşılmaktadır.

Güncel “meta” kelimesini duyduğumda bunlar aklıma geldi. “Öte” demek olduğunu bir de “evren” kelimesi ile birleşerek iletişim teknolojisinin insana sunduğu devrim niteliğinde bir buluş olduğunu falan anlattıklarında komşum Kadir’in Munzur Barajı teorisi gibi bir şey olduğunu düşündüm.

“Meta” kelimesi bizde “alınıp satılan mal” anlamına gelmiyor mu zaten?

İnsanlık Tarihinin avcı toplayıcı evresini çoktan geçtiğini öğretmemişler miydi?

İnsanlık Tarihinin çoktan artı değere geçtiğini, değerin değişim ile ilintili olduğunu falan çakmışlardı kafamıza. Şimdi nedir ikide birde insanlık tarihinin yeni bir evresine geçip duruyoruz ki.

Her şeyi alıp satıyoruz. Alıp sattıklarımız da metalarımız değil mi? Öte evren falan gibi iri laflara ne gerek var Allah aşkına? Altı üstü bir şeyler alınıp satılacak. Elle tutulur gözle görülür şeylerin pazarı dolmuştur da biraz da elle tutulup gözle görülemeyen, varmış zannedilen şeyler alınıp satılsın, ne var bunda?

*